Ankara Bayan Masöz Yağmur Hanım

Ankara Bayan Masöz

Hâlâ son savaşı sürdüren, hâlâ onun disiplininin ve yoksunluklarının özlemini çeken şişkoların devri sonlanmış olanti. Edward ile Florence’in paylaştıkları duygu, yani yakında bir gün ülkenin iyiye doğru değişim geçireceği, taze güçlerin, kapalı kaptaki buhar benzer biçimde kendilerine yol açmaya çabaladıklarına dair duygu, kendi serüvenlerinin coşkuına karışıyordu. Altmışlı seneler onların yetişkin olarak beraber girdikleri ilk onyıldı ve mutlaka kendilerine aitti. Gümüş düğmeli blazer ceketleriyle, önlerindeki duble Caol İla’larıyla,1 şimal Afrika ve Normandiya’daki askeri harekâtlara ilişkin anılarıyla, ordu argosundan dillerinde kalan seçkin artıklarla alt katta pipo içenlerin gelecek üzerinde bir hak talepleri olamazdı. Devir, beyefendiler, lütfen! Kalkmakta Ankara Bayan Masöz olan sisin altından yakındaki ağaçlar göründü, lagünün arkasındaki çıplak yeşil kayalıklar ve yer yer gümüş bir deniz, yumuşak gece havası masanın çevresine aktı, onlar da yemek yiyormuş gibi yapmayı sürdürdüler, ikisi de kendi korkularıyla anın içine hapsolmuşlardı. Florence tabağındaki yemekle oynuyordu. Edward çatalının yanıyla kestiği patatesinden ufak lokmalar atıyordu ağzına.

Ankara Bayan Masöz

Özgür eliyle şarap şişesini ve yarı yarıya dolu kadehleri tutmaya çalıştı, fakat bu çok güç ve zihin çelen bir şeydi, kadehler birbirlerine bastırıyor, ayakları elinin içinde çarpışıyor, şarap dökülüyordu. Vazgeçip sadece şarap şişesini boynundan kavradı. Edward o heyecanlı, gerilmiş haldeyken bile, Florence’in alışıldık suskunluğunu anladığını düşündü. Öyleyse sevinmek için daha da çok niçin vardı, bu önemli fırsatı, deneyimin bu ayırıcı çizgisini beraber karşıladıkları için daha da çok sevinmeliydiler. Yatağa uzanmayı önerenin Florence olması da işin heyecanlı yanıydı. Değişen konumu onu özgürleştirmişti. Edward, Florence’in elini bırakmadan masanın çevresini dolaştı, öpmek üzere ona yaklaştı. Elinde şarap şişesiyle bunu yapmanın yakışık almayacağına inandığı için yeniden masaya bıraktı şişeyi.

“Ne kadar güzelsin,” diye fısıldadı. Bu adamı ne kadar sevmiş olduğini kendine hatırlattı Florence. Nazikti Edward, hassastı, kendisini seviyordu, ona bir zarar veremezdi. Onun kollarına daha da gömüldü, göğsüne sokuldu, tanıdık kokusunu içine çekti, odunsu bir kokuydu bu, sakinleştiriciydi. “Burada seninle öyle mutluyum ki.” “Ben de çok mutluyum,” dedi Florence usulca.